Kanije, Kanunî Sultan Süleyman’ın 1532 yılında yaptığı Macaristan Seferi sonucunda Osmanlıların kontrolüne geçmiştir. Fakat bulunduğu bölge itibariyle tam bir kontrol sağlanamamış kısa süre sonra elden çıkmıştır. Yıllar içinde kalenin tahkimatı giderek arttırılmış ve nihayet 20 Ekim 1600’de Sultan III. Mehmed’in tahtta bulunduğu bir dönemde Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın kuşatması sonucu fetholunmuştur. 1601 yılında Prens Ferdinand ve müttefikleri kaleyi yaklaşık bir ay kadar kuşatsa da geri almayı başaramamışlar, büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kanije alındıktan sonra hemen bir eyalet merkezi haline getirilmiştir. Kalenin bir dönem emri altına verildiği Tiryaki Hasan Paşa burada öyle bir savunma yapmıştır ki, yüzyıllardır kazanılan bir meydan muharebesi gibi dillerden dillere aktarılmış, romanlardan akademik araştırmalara uzanmıştır.
Yukarıda
bahsettiğimiz kalenin fethinden sonra Osmanlı Devleti kale yönetimini Hasan
Paşa’ya bırakmış ve ordu İstanbul’a geri dönmüştü. Kalede 3.000’i süvari olmak
üzere toplam 9.000 silahlı asker bulunmaktaydı. Bu sayı azlığından ve Osmanlı
ordusunun çekilmesinden istifade etmek isteyen Avusturya, Kutsal Roma Cermen
İmparatorluğu, Macaristan Krallığı, İspanyol İmparatorluğu, Papalık ve Malta Şövalyelerinin
müttefikan oluşturduğu bir ordu ile Prens Ferdinand, Tiryaki Hasan Paşa’nın
yani Kanije’nin üstüne yürüdü. 9.000 kişilik askerine karşı Avrupa ordusunun
sayısının 80.000-100.000 civarı olduğu kaynaklarda geçmektedir. Tiryaki Hasan
Paşa her adımından bir önsezi, her hareketinde bir strateji ile çok büyük işler
yapmıştır:
-İlk
etapta Hasan Paşa kalede 51 adet ağır topu olmasına rağmen hiç top atışı
yapmayarak sadece tüfek atışı yapmış, böylece düşman komutanlarının kafalarında
“kalede top” yok fikri uyandırmış, ana ordu saldırıya geçince de ağır toplarla
ağır zayiat vermeyi başarmıştır.
-Yaşanan
çatışmalarda elde edilen esirleri ayrı ayrı sorgulamış, istifade ettiği bilgiler ile düşman ordusu hakkında yeni planlar yapmıştır. Bu esirlerden
birisinin güya idam hükmünü vermiş ve kendisine aslında boş olan ambarları
binlerce fıçıyı göstererek “burada yıllarca dayanacak erzak ve mühimmat var,
sen git arkadaşlarını da hemen yollayacağım” diyerek idam edileceği yere
göndermiş ve güya bir anlık boşluk bulmuş gibi bu esirin kaçmasına izin
verilmiştir. Nitekim şans eseri kurtulduğunu sanan bu adam dosdoğru kendi
ordusuna gitmiş ve kalede aylarca dayanacak erzak ve mühimmat var demesi
sağlanmış ve düşman ordusunun morali düşürülmüştür.
-Hasan
Paşa güya kendisine gelen birçok mektuplar yazmış ve bu mektupları düşman
ordusuna yakalatmıştır. Bu mektuplarda sadrazamın 150.000 kişilik orduyla
yardıma geldiği kısa bir süre sonra orada olacağı bilgisini düşmana bildirerek
moral bozukluklarını arttırmayı hedeflemiş ve başarmıştır.
-Yine
aynı şekilde sanki İstanbul’a gönderdiği bir mektubu düşman askerleri
yakalamış! Mektupta kendisinin durumunun çok iyi olduğu, her şeyin istediği
gibi gittiği, düşmana çok zayiatlar vereceği yazmakta bu da doğal olarak düşman
ordusunun moralini yerle bir etmekteydi.
-Geceleri
veya savaşa ara verildiği zamanlarda kale içerisinde eğlence varmış gibi bir
hava estirmiş, askerlerinden bazılarının ceplerine yukarıda bahsettiğimiz
mektuplardan koydurtmuştur.
-Osmanlı ordusunun geleceği fikri karşı tarafta bir endişe yaratmıştır fakat bu
Tiryaki Hasan Paşa’nın istediği gibi bir endişe olmamıştır. Düşman geri
çekilmek yerine kaleyi derhal almalı fikrine kapılmış, erzak ve mühimmatı
azalan Kanije üzerine hücumunu arttırmıştır.
-Büyük
bir komutan olduğunu bir kez daha ispatlayan Hasan Paşa, derhal yeni bir
strateji belirlemiş ve ani bir gece baskını yapmaya karar vermiştir.
-Geceleyin
mehteran ile ani hücuma uğrayan düşman ordusu, mektuplarda bahsedilen
sadrazamın geldiğini düşünüp dehşete kapılmış ve birçok ölü, yaralı ve mühimmatı
bırakarak kaçmıştır.
Sonuç olarak anlatılabilecek daha onlarca hadise varken Kanije ile alakalı birkaç tane hususu sizlerle paylaşıp, büyük bir komutanın nasıl olması gerektiğini naçizane belirtmeye çalıştık. Askerini tanıyan, askerine güvenen, zekâsı keskin, inanan ve sonuna kadar mücadele eden bir komutan geçti bu âlemden. Hasan Paşa’yı ve kahraman askerlerini rahmetle anıyoruz…
Yorum Gönder