TARİH-İ KADİM - SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜ'NDE
Devir, Osmanlı Devleti'nin son dönemleri, hava oldukça kasvetli, ortada bir fikir karmaşası, fikren ve fiilen saldırılara rağmen ayakta kalmaya devam eden koca bir devlet... Bir yanda yaşadığı dönemde islam sancağını kuvvetle tutan ve sanatını da bu sancakla müşerref kılan Mehmet Akif, diğer yanda kurtuluşu İngiliz ve Fransızlarda daha geniş tabirle Batı'da ve Batılılaşma' da arayan ve sanatında da bunun üzerine yönelen Tevfik Fikret...
Biz burada geniş bir dibace veyahut bahsedilen sanatçıların hayatlarına, edebi kişiliklerine teferruatlı bir şekilde değinmeyi lüzumsuz görüyoruz. Herkesin bu konularda az veya çok fikir sahibi olduğunu düşünerek direkt konuya girelim.
Her şeyden önce Tevfik Fikret düşündüklerini yazıya aktarabilecek kadar cesaretli ve samimi bir yazardır. Bu samimiyetini ve şeffaflığını belirtmeden geçmek haksızlık olur. Esasen Tevfik Fikret Tarih-i Kadim'ini 1905'te yazdıktan sonra hemen yayımlamamış önce çevresinde okumuş belirli bir süre geçtikten sonra yayımlamıştır.
Tarih-i Kadim'den birkaç satır;
"Her şeref yapma, her saadet pîç;
Her şeyin ibtidâsı, âhiri hiç.
Din şehid ister, âsüman kurban,
Her zaman her tarafta kan, kan, kan!..."
...
"Sâhib-i kâinat… Evet gerçek,
Sâhib-i kâinat olan ceberût (zorba),
O takarrüb-şiken likâ-yı sâmut
(o asık yüz ki yaklaşılmaz yanına)
O fakat aslı hep bu kavgaların…"
İşte bu ve bu mimvaldeki dizelerdi Akif'i, Tevfik Fikret'in tabiriyle Molla Sırat'ı harekete geçiren. Tevfik Fikret bazı şiirlerinde bu isyancı ruhlu tavırlarını dönemin padişahı 2.Abdülhamid'e ve onun nezdinde tüm Osmanlı tarihine yöneltmiştir. Bu durum özellikle "Sis" adlı şiirinde zirveye ulaşmıştır. Tarih-i Kadim'de ise tarihin en eski sayfalarına kadar yönelmiş, karamsar bir hava içerisinde fikirlerini yazıya dökmüştür.
Mehmet Akif dini inancı sağlam, hayatını islam çerçevesinde yaşayan sanatını da bu doğrultuda yönlendiren bir şairdir. İslami bir çerçevede yetişen, islam medeniyetinin ölçülerine göre yaşayan Mehmet Akif'in, Fikret'in dizelerine sessiz kalması elbette düşünülemezdi. Tarih-i Kadîm şiirinde yer alan; "Yırtılır, ey kitab-ı köhne yarın / Maktel-i fikr olan sahifaların" dizeleri, peygambere hakaret edilmesi sebebiyle, Akif'i son derece öfkelendirdi. Nitekim Akif bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır: "Ahlak kürsüsünden haykıran bir adamın -ister inansın, ister inanmasın- halkın mesnedi olan varlığa ulu-orta sövmesi… İşte bu, akılların kabul edemeyeceği bir şey… Bu adam peygamberime (s.a.v.)sövdü. Babama sövse affederdim. Fakat peygamberime(s.a.v.)sövmek… Bunu ölürüm de hazmetmem."
Mehmet Akif, Tarih-i Kadim şiirinden tam 7 yıl sonra Süleymaniye Kürsüsü'nde Fikret'e şu dizilerle cevap vermiştir;
"Deyip de zangoca (çan çalan kilise hizmetlisi) başvurdular.
O mecnun da
Mukaddesatına halkın, ibâda, Mabûda
Savurdu pencereden havruz (pislik oturağı) uğratırcasına
Gelip gelip tıkanan levsi (pislik) pis karîhasına!"
....
"Biradan, fahişeden başka nedir şi'r-i şebab?
Serseri: hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok;
Feylosof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok!
Şimdi Allah'a söver… sonra biraz bol para ver:
Hiç utanmaz; protestanlara zangoçluk eder!"
Akif de bu dizelerle oldukça sert bir cevap vermişti Tevfik Fikret'e. Böylece günümüze kadar uzanacak olan tartışmanın da fitili ateşlenmiş oldu. O dönemde edebiyat çevresinde de bittabi bu tartışmaya taraf olanlar olmuştu. Daha sonraları bir çığ gibi büyüyüp de iman ve inkârın temsilciliği gömleğini giyeceğini kimse tahayyül edemezdi herhalde. Fakat şu bir gerçek ki böyle halka mâl olmuş kitlelerin takip ettiği insanların tartışmalardaki duruşu ve sergilediği tavır da o konunun tesir alanının genişlemesine epey katkıda bulunur.
Akif'in şiirinden sonra Tevfik Fikret Tarih-i Kadim'e Zeyl adlı şiirini yayımlamış ve orada daha önce inançlı biri olduğunu, sonra ise "tabiat dini" diye nitelediği dine inandığını belirtmiş yani inkarcılığını tekrar dile getirmiştir. Üstat Akif'e ise "Molla Sırat" diye hitapta bulunmuştur. Bu tartışma Fikret'in zeyliyle sona ermiş, edebiyat ve tarih sayfalarında önemli yerini almıştır. Tevfik Fikret, bu zeyli yazdıktan kısa bir süre sonra da vefat etmiştir. Tevfik Fikret'in vefatı üzerine Akif konuyu tamamen kapatmış bir daha üzerine söz söylememiştir. Biz de burada Mehmet Akif'in bu dikkate değer tavrını takınmayı doğru buluyor ve kendisinin artık göçmüş gitmiş olduğunu ve hiçbir yazılana cevap veremeyeceğini göz önünde bulundurmayı makul görüyoruz.
Tüm bu olanlar, şiirler, tartışmalar, karşılıklı hakarete varacak düzeyde atışmalar şairlerin nezdinde son bulsa da, bu tartışma büründüğü kimlik ve mana hasebiyle kıyamete kadar yaşayacak, kendine yeni temsilciler ve taraftarlar bularak devam edecektir. "Taraf olmayan bertaraf olur." düsturunca akıl ve ruh sahibi her insan elbette kendi duruşunu belirleyecek ve tarafını seçecektir...
Doğru tarafta olmak dileğiyle...
Yorum Gönder