18. Yüzyılda dünya tarihini etkileyen en önemli hadiselerin
başında gelenlerden biri de hiç şüphesiz ki göç hadisesidir. Büyük bir
coğrafyaya yayılmış olan Osmanlı Devleti, her geçen gün daha fazla kan kaybı
yaşıyor bu da düşman ülkelerin sınırlarının genişlemesine neden oluyor, Osmanlı
Devleti’nin sınırlarının geri çekilmesiyle sonuçlanıyordu. Burada en büyük
sıkıntıyı düşman topraklarına geçen bölgede iskân eden Müslüman halk çekiyor,
düşman devletler tarafından ya ölüme ya da sürgüne mecbur bırakılıyorlardı. En
sıkıntılı bölgelerden biri olan Kuzey coğrafyası, yani Kafkasya ve Kırım
civarında Ruslar topraklarını genişletiyor, İslâmları adeta göç etmeye mecbur
bırakıyorlardı. Ruslaştırma, Slavlaştırma ve Hıristiyanlaştırma Derneği adı
altında bir kurum oluşturulmuş, derneğin başkanlığını da bizzat Rus Çarı
kendisi üstlenmiştir. Bu önderliğe karşılık Osmanlı padişahı Sultan II.
Abdülhamid ise göçmenlerin sevk ve idaresini sağlayan bir heyet oluşturmuş ve
kurulun bizzat başkanlığını üstlenerek bu duruma karşı gösterdiği hassasiyeti
ortaya koymuştur.
Rusların şiddetli baskıları ve askeri harekâtları sonucunda Dağıstan’da sıkışan Şeyh Şamil, bölgede kendi varlığını güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapmaya başlamıştır. Burada çok önemli bir ayrıntı vardır: Ruslar Şeyh Şamil’in bölgedeki gücünü kırmak için aralarına Rus hükümetine sadık ve bağlı bir Müslüman olan bir din âlimi olan Kazanlı Taceddin Efendi’yi bölgeye göndermiş ve Müslümanların bağlılıklarını değiştirmeye çalışmıştır. Fakat Müslümanların “henüz” hak ile batılı ayrıt edici özelliklerde olması, dinlerine, mukaddesatına ve liderlerine bağlı oldukları bir döneme denk geldikleri için bu girişim başarısız olmuştur. Demek ki dış ülkelerin ve düşman hükümetlerin bir saldırı metodu da budur. Bu metot ise içteki feraset ve basiret ile çözülmektedir.
Burada adlarını saymanın uzun
süreceği çatışmalar, savaşlar, kuşatmalar ve direnişler yaşanmış en nihayet Rus
çarı I. Nikola, Şeyh Şamil ile görüşmek için girişimde bulunmuştur. Şeyh Şamil
ise görüşmeyi reddedip Rus Çarına şu mesajı göndermiştir:
“Söyleyin
o Rus Çarı’ına; başında bulunduğum bu kahramanların kalplerinde kökleşen zafer
imanı kökünden kazınmadıkça; en genç muhariplerimle en ihtiyar naiplerime kadar
tek kurşunları ve tek kolları kalıncaya kadar bu mübarek vatanı, son dağına,
son köyüne ve son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekten beni hiçbir
kuvvet men edemeyecektir. Bu uğurda bütün evlad ve ailemi kılıçtan geçirseniz,
en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar; sizinle yine
döğüşeceğim. Son cevabım budur! Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık
utangaç hali, benim için ibadetle olanların sert ve dinamik tavırlarından
iyidir. Düşmana karşı diri kedi, ölmüş aslandan iyidir. Savaşımız, Çarların,
ruhani reislerin ve eşkıyaların milletimizden gaspettikleri haklarını iade için
sonuna kadar devam edecektir.”
İlerleyen yıllarda Şeyh Şamil, Ruslarla birçok mücadelelere girmiş, yenildiği ve geri çekildiği zamanlar olsa da kısıtlı imkânlara rağmen bazen üstün geldiği, galebe çaldığı savaşlar da olmuştur. Osmanlı Devleti’nin padişahı ile sürekli iletişim içinde olan Şeyh Şamil’e aslına bakılırsa istediği destek Osmanlılar tarafından gönderilememiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin hiç olmadığı kadar buhranlı zamanlar geçirmekte olduğu dönemlerdendir. En nihayet 6 Eylül 1859’da Şeyh Şamil son ana kadar savaşmış ve Ruslar tarafından esir alınmıştır. Akabinde hac yapmak için yola çıkmış önce İstanbul’a gelip Sultan Abdülaziz ile görüşmüştür. Hac vazifesini yaptıktan sonra Medine’de vefat eden Şeyh Şamil, Cennetü’l bakî mezarlığına defnedilmiştir. Rahmetle anılanlardan…
Yorum Gönder