Gedik Ahmed Paşa Sırbistan’da doğmuş, devşirme sistemi ile Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmiş ve yıllar içerisinde askeri rütbesi sürekli yükselmiş, II. Murad ve akabinde Fatih Sultan Mehmed devirlerinde en parlak dönemini geçirmiştir. 1473 yılında Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında cereyan eden Otlukbeli Meydan Savaşı’nda önemli katkıları olmuştur. Gedik Ahmed Paşa 1474 yılında idam edilen Mahmud Paşa’nın yerine geçerek vezîriâzam olmuştur. Hayatının önemli dönüm noktalarından birini 1477 yılında yaşadı. Paşa Arnavutluk üzerindeki İşkodra bölgesine yapılacak olan sefere karşı çıkmış ve seferin sorumluluğunu üstlenmek istememesi üzerine görevinden azledilmiş ve Rumelihisarı’nda hapse atılmıştır.
Burası alelade bir yer
değildir. İtalya çizmesinin topuğudur. Burası Osmanlıların Kızıl Elması olan
İtalya’nın fethi için yolu açan yerdir. Burası Haç’ın kalbine Hilalin
saplanacağı yer olması hasebiyle fevkalade değerli bir konumdadır. Gedik Ahmed
Paşa burayı aldıktan sonra İtalya bölgesine Türkler resmen giriş yapmıştır.
Fakat merkeze bu kadar uzakta olan bir bölgede tutunmak hiç de kolay değildir.
Gedik Ahmed Paşa da bunu bildiğinden ötürü derhal Rumeli taraflarına geçmiş ve
İtalya’nın fethi için askeri ve ekonomik hazırlıklar yapmaya başlamıştır. Lakin
gelin görün ki kader burada adeta Gedik Ahmed Paşayla birlikte tüm İslam
dünyasına dur demiştir. Tam bu sırada koca Sultan Fatih’in vefat haberi tüm dünyayı
derinden sarsmıştır. İslâmlar kahr û perişân, Hıristiyanlar ise bayramlar
vererek Fatih’in ölümünü değerlendirmişlerdir. Sultan Fatih’in vefatıyla devlet
uzun yıllar buhranını yaşayacağı bir taht kavgası eşiğine girmiş, Sultan
Bayezid ile Cem Sultan’ın uzun yıllar süren bu kavgası devletin fütuhat politikasını
da ne yazık ki geri itmiştir. Hatta birçok tarihçinin aktarmaktan mahcup olduğu
bir bilgi vardır ki bir saray görevlisinin “Taht kavası sırasında koca Fatih’in
naaşını unutmuşuz, bulduğumda kokudan yanına yaklaşamadım, kaftanını da keserek
çıkartmak zorunda kaldım” sözleri bu dünyanın bir taht kavgası olduğunu
doğrular niteliktedir. Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır fakat bu taht,
devlet, makam ve mevki bazen insana babasının naaşının kaldırılmasını bile
unutturuverir.
Sözü uzatmayalım. Fatih’in vefatıyla bu büyük komutan Gedik Ahmed Paşa, saray dedikodularının kurbanı olmuş, adeta hakkındaki ithamların sonu gelmez bir durumdayken, Fatih’in oğlu Sultan Bayezid tarafından Edirne’de yapılan bir ziyafet sonrası, kendisine siyah hilat giydirilerek idam edilmiştir. Büyük tarihçilerin Türklerin Napolyon’u diye adlandırdığı Gedik Ahmed Paşa 18 Kasım 1482 gecesinde vefat etmiştir. Rahmetle anıyoruz. Vedamızı ise Yahya Kemal’in Gedik Ahmed Paşa’ya yazdığı şu gazel ile yapıyoruz.
Bâd hükmün sürüb
enfâs-ı Mesîhâ'ya kadar
Bâd-bân açdı zafer sâhil-i a'dâya kadar
*
Çıkdı Otranto'ya pür-velvele Ahmed Pâşâ
Tûğlar varsa gerekdir Kızılelma'ya kadar
*
Ra'd-ı Tekbîr kopub gitmelidir bâng-i ezân
Dâr-ı küffârda meşhûr kenîsâya kadar
*
Gark-ı nûr olmalı îmân-ı Muhammed'le Firenk
Bu sefer Rîm-papa'dan Hazret-i Îsâ'ya kadar
*
Olsun ilhâm idenin rûhuna bir tuhfe Kemâl
Şehper açsun bu gazel Cennet-i A'lâ’ya kadar
****** Yahyâ Kemâl
Beyatlı ******
(Sadeleştirilmiş hali)
Rüzgar hükmünü sürdü, Mesih’in diriltici nefesinin
bulunduğu yerlere kadar ulaştı.
Zafer, düşman sahillerine kadar yelken açtı.
Ahmet Paşa, Otranto’ya ihtişamlı seslerle çıktı.
Tuğlar artık Kızılelma’ya kadar varmış olmalı.
Gür tekbirlerle ezan sesi kopup gitmeli,
Kâfirler diyarındaki meşhur Saint Pierre
Kilisesi’ne kadar varmalıdır.
Bu sefer Frenk, Hazret-i Muhammed’in imanıyla gark
olmalı,
Ta Roma’daki papadan, Hazret-i İsa’ya kadar.
Ey Kemal, bu gazel, onun yazılmasına ilham kaynağı
olan Gedik Ahmet Paşa’nın ruhuna hediye olsun.
Ve Cennet-i Ala’ya, onun yanına kadar kanatlarını
açıp uçsun.
Yorum Gönder