Osmanlı Devleti'nin Yahudi Göçü Meselesi
Yakınçağ Osmanlı Tarihi incelendiğinde görülmektedir ki, Osmanlı Devleti’nin demografik yapısını etkileyen birçok farklı etken vardır. Savaşlar, politikalar, asimilasyon uğraşları ve müstakil devlet kurma çabaları, milyonlarca insanı göç etmeye sevk etmiştir. Bu iskân hareketlerinin büyük bir çoğunluğunun zorunlu (itici) göç hareketleri olduğunu ifade edebiliriz. Bununla birlikte Fransız İhtilali’nden sonra gelişen Milliyetçilik fikirleri, başta Avrupa’da yaşayanlar olmak üzere dünyanın birçok yerinde iskân eden insanları etkilemiş ve milli bir devlet kurma hayalini aşılamıştır. Yahudi Göçü meselesine bakacak olursak, yukarıda saydığımız her iki unsurun da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Yahudi göçünü etkileyen ana faktörlerden biri kimliği, dili ve dini bir olan bir devlet kurma hayali olduğu kadar, Avrupa’da anti-semitizm’in (1) yayılması, Yahudilere dolaylı yoldan bir devlet kurma ihtiyacını hissettirmiş ve bu yolda teşvik ettiren önemli bir unsur olmuştur. Yahudi göçü meselesini ve Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren önemli kısımlarını, şu üç soru üzerinden değerlendirmek uygun olabilir:
1- Yahudileri Göçe Zorlayan
Etkenler nelerdir?
2- Osmanlı Devleti’ne Yapılan
Yahudi Göçlerindeki Temel Hedef ve Organizasyonlar nelerdir?
3- Osmanlı Devleti, Yahudi Göçlerini
Ne Zaman ve Niçin Bir Problem Olarak Görmüş ve Hangi Tedbirleri Almıştır?
1- Yahudileri Göçe
Zorlayan Etkenler Nelerdir?
Öncelikle
Yahudilerin göç tarihinin binlerce yıl öncesine kadar gittiğini söyleyebiliriz.
Filistin’e yerleşmiş olan Yahudilerin, Roma ve Bizans döneminde olan sürgün ve
göçlere rağmen asırlarca varlıklarını koruduğunu ifade etmek gerekir.
Müslümanların bölgeye hâkim olmasıyla şehir, uzun yıllar boyunca İslam’ın
sancağı altında kalmış ve Roma – Bizans dönemlerindeki gördükleri kötü
muameleden kurtulmuşlardır. Ayrıca Türklerin Anadolu’ya geldiklerinde
karşılaştığı Yahudilerle iyi ilişkiler kurduklarını da belirtmek gerekir. 19.
Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’ya bakıldığında görülür ki, milliyetçilik
hareketleri, ant,-semitizm adı verilen Yahudi düşmanlığını da beraberinde
getirmiştir. Avrupalıların eskilerden beri Yahudileri sevmediğini de ayrı bir
gerçektir. Bu Yahudi düşmanlığının hızla yayıldığı ülkelerden biri de yaklaşık
üç milyon Yahudi’yi barındıran Rusya olmuştur. Rusya’da zaten Yahudilere ikinci
sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını ve Yahudilerin “Getto” adı verilen
yerleşim merkezlerinde Ruslardan ayrı iskân ettirildiklerinin de altını çizmek
gerekir. 1881 yılında Çar İkinci Aleksandr’ın öldürülmesinden sonra Rusya’da
Yahudi düşmanlığı iyice artmış ve Yahudilere saldırılar başlamıştır. Bu
saldırılar ve düşmanlıklar, Yahudilerin kitleler halinde Rusya’dan göç
etmelerine sebep olmuştur. Bu saldırgan ve düşmanca faaliyetlerden kendilerini
koruman isteyen Yahudiler, “Sion Âşıkları”(2) aldı bir dernek kurmuşlardır.
Rusya’dan sonra Yahudilere yönelik
baskı, şiddet ve ayrımcılık hareketleri Romanya ve Yunanistan başta olmak üzere
çoğu Avrupa ülkesinde kendini göstermiştir. Tüm bu memleketlerden kaçan
Yahudiler genellikle Osmanlı Devleti’ne sığınıyor, kurulduğu tarihten itibaren
sığınmacıyı geri çevirmeyen Osmanlı Devleti ise kendisine yönelik sığınma
taleplerini hoşgörü ile karşılıyordu.
2-
Osmanlı Devleti’ne Yapılan Yahudi Göçlerindeki Temel Hedef ve Organizasyonlar
Nelerdir?
Osmanlı
Devleti’ne olan Yahudi göçleri, 93 Harbi’nden sonra başka bir boyut
kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nin siyasi, askeri ve özellikle ekonomik
bunalımlar yaşadığı bu yıllarda, ciddi krediler sağlandığı takdirde Osmanlı
Devleti’ne göç eden Yahudilerin serbest iskâna tabii tutulacağı inancı oluşmaya
başlamıştır. Burada İngiltere’nin dış politikasında Yahudileri himaye etme
gayesi gütmeye başladıklarına da değinmek lazım gelebilir. İngiltere tarafından
hazırlanan taslak Osmanlı hükümetine sunulmuş fakat idari ve siyasi sakıncalar
gösterdiğinden reddedilmiştir.(3) Yahudilerin, Laurence Oliphant’ın layihasından başka Theodore Herlz’in
İstanbul’a gelişine kadar başka siyasi bir girişimlerinin olmadığını da ifade
etmek gerekir. Artık Avrupa’da gelişen olayların hangi meslekten hangi sınıftan
olursa olsun bütün Yahudileri etkilediğini söyleyebiliriz. Bu dönem, Yahudi
olmayanların bile bir “Yahudi Sorunu”ndan bahsettikleri, Yahudi olmayanların
Yahudilerden kurtulmak, Yahudi olanların müstakil bir devlet kurup rahatça
yaşamak hayallerini kurduğu bir dönemdir. İlk olarak akıllara gelen ve kabul
görülen fikrin kolonizasyon(4) olduğunu söyleyebiliriz. Herlz, bu fikirlerin geçici bir çözüm olduğunu ve
müstakil bir Yahudi Devleti kurulmadan rahat edemeyeceklerini düşünüyordu. Bu
sebeple de uzun tartışmalar ve görüş ayrılıklarının ardından, bütün Yahudilerin
severek kabul edecekleri Filistin bölgesini kendisine hedef olarak
belirlemiştir. Bunun ana sebebi ise Filistin’in tanrı tarafından kendilerine vadedilmiş
kutsal topraklar olması ve gelenekselleşen, Hz Davud’un altı köşeli yıldızını
taşıyan bir Mesih’in öncülüğünde Filistin’e yerleşecekleri inancıydı. Herlz, bu
düşüncelerini Hirsch’e(5) anlatmış ancak Hirsch, Yahudi meselesini Arjantin’de kurulacak, tarıma dayalı
bir kolonizasyon ile çözüleceğine inandığından değerlendirmeye pek olumlu
bakmadığını söyleyebiliriz. Daha sonra bizzat Osmanlı sultanı ile görüşmek için
Michael de Nevlinski ile temas kurduğu iddiaları olsa da Abdülhamid ile görüşmek
için sultanla şahsî dostluğu olan Arminius Vambery(6) ile temas kurmuş, uzun uğraşlar sonrası Osmanlı sultanı ile görüşme fırsatı
elde etmiştir.
3-
Osmanlı Devleti Yahudi Göçlerini Ne Zaman ve Niçin Bir Problem Olarak Görmüş ve
Hangi Tedbirleri Almıştır?
Theodore
Herlz ile Osmanlı sultanı 2. Abdülhamid arasında geçen diyalogda iskân
meselesine girilmediği, Osmanlı borçları ve yer altı kaynaklarının kullanımı
konusunda konuşulduğu bilinmektedir.(7) Görüşmede
konuşulan konularda sonra Osmanlı sultanının, Yahudilerin Filistin’e iskânı
konusunda fikirlerinin değişmediği aşikârdır. Birkaç teşebbüsten sonra yaptığı
onca teklif ve ısrarlara rağmen sultanın fikrinin değişmediğini ve Herlz’in
artık Yahudilerin hiç olmazsa Filistin’e yakın bir bölgeye yerleştirilmesi
talebinde bulunduğunu ve bu teklifin de reddedildiğini söyleyebiliriz. Herlz’in
İstanbul’dan aldığı son teklif “Osmanlı Devleti’ne yerleşmek isteyen
Yahudilerin Osmanlı tabiiyetini kabul etmeleri, hükümet tarafından
yerleştirilecek olan bölgelerde dağınık bir halde oturmaları ve üzerlerine
düşen bütün vatandaşlık görevlerini kabul etmeleri” şeklinde olmuş, Herlz,
nihayetinde buna da razı olduğunu bildirse de bir cevap alamadan hayatını
kaybetmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki sultan 2. Abdülhamid, saltanatının
sonuna kadar Filistin’e olan Yahudi göçüne her zaman karşı durmuş ve ne teklif
edilirse edilsin bu duruşundan vazgeçmemiştir. Yahudilerin 1878 yılından sonra
artarak devam eden Filistin’ yerleşme çalışmalarını Osmanlı Devleti uzun yıllar
bertaraf etmeyi başarmıştır. Bununla birlikte 1882 yılından itibaren Yahudi
hacı ve işadamlarının haricindekilerin Filistin’e girmeleri yasaklanmış,
zamanla bu yasağın delindiği istihbaratına ulaşan Osmanlı Devleti, yasağı
genişletmiş ve Yahudi işadamlarının ticari kapasitesi düşük olanlarının da
bölgeye girişleri yasaklanmıştır. Yahudi hacılara ise vize ve evrak şartlarıyla
beraber bir aylık giriş izni verilmiştir. 1900 yılına gelindiğinde yasaklara
rağmen Yahudilerin bireysel veya azınlık halinde de olsa Filistin bölgesine
yerleşmeleri durdurulamamıştır. Bunun en büyük sebeplerinden biri de yabancı
devletlerin sahip olduğu kapitülasyonlar olduğunu ifade etmek gerekir. Avrupalı
devletler, özellikle de İngiltere, Filistin’e Yahudi göçünü desteklediğinden
bölgeye girmeyi başarabilen Yahudilerin, kalıcı olmaları yolunda gerekli
yardımları yaptıklarını iddia eden tarihçilerin sayısı pek çoktur.
Sonuç olarak alınan tüm bu önlemlere
rağmen, 1882 ila 1908 yılları arasında Filistin’de 30 civarında yeni Yahudi
yerleşim merkezlerinin kurulduğu bir gerçektir. Abdülhamid, saltanatı boyunca
tavizsiz bir siyaset izlemiş olsa da, Filistin’e yapılan kasıtlı Yahudi göçünü
engelleyememiştir. Tahttan indirildikten sonra hususi doktoru Atıf Hüseyin
Bey’e söylediği “Eminim zamanla Yahudiler, Filistin’de kendi devletlerini
kurmayı başaracaklarıdır.” Sözüyle tehlikeyi zamanında gördüğü fakat
engellemekte muvaffak olamadığını söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA
Vahdettin Engin…………… Pazarlık
Fahir Armaoğlu……………Filistin
Meselesi ve Arap İsrail Savaşları
Ş. Tufan Buzpınar………….II.
Abdülhamid Döneminin İlk Yıllarında Filistin’de Yahudi İskanı Girişimleri
(1879-1882), Türkiye Günlüğü 30/Eylül-Ekim
Bayram Kodaman, Nedim İpek…………..Yahudilerin
Filistin'e Yerleştirilmeleriyle İlgili Olarak II. Abdülhamid'e 1879'da Sunulan
Lâyiha
M. Metin Hülagü………… Sultan 2.
Abdülhamid’in Sürgün Günleri Hususi Doktoru Atıf Hüseyin Bey’in Hatıratı
(2) Sion Âşıkları derneğinin amacının
Yahudileri korumak ve birleştirmek olduğu kadar onların Filistin ve Kudüs’e
yerleşmelerini sağlamak olduğunu söylemek gerekir. Siyonizm’in ilk adımlarının
burada atıldığını ifade eden birçok tarihçi de vardır.
(3) Bunun gibi teklif ve düşüncelerin
daha birçok devlet tarafından düşünülüp kabul edildiği fakat Osmanlı Devleti’ne
yönelik bir teklife rastlanmadığını ifade eden tarihçiler de vardır.
(4) Kolonizasyon ya da kolonicilik,
“colonia” kelimesinden türemiş bir kelimedir. Kolonizasyon, başka topluluk ya
da devletlerin ülke ya da topraklarını ele geçirerek denetleme ve değerlendirme
işlemine verilen addır.
(5) Hirsch, Yahudilere yardım eli
uzatan meşhur zengin.
(6) Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız:
Turgut Akpınar, VAMBERY, Arminius, TDV İslâm Ansiklopedisi.
(7) Theodor eHerlz ve Sultan
Abdülhamid’in görüşmelerini incelemek için bakınız: Ergün Göze, Siyonizmin Kurucusu Theodore Herlz’in
Hatıraları ve Sultan Abdülhamid. Veya Vahdettin Engin, Pazarlık.
Yorum Gönder