Güzîde Tarih

 

Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası

Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası

Rusçuk’ta dünyaya gelen Fahreddin Paşa’nın asıl adı Ömer’dir. 1891 Yılında Erkan-ı Harbiyye’yi bitirmiş ve kurmay yüzbaşı olarak ordudaki vazifesine başlamıştır. Balkan Savaşında Çatalca’daki savunmada önemli hizmetleri olmuş ve Edirne’nin geri alınmasında büyük rol oynamıştır. 1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na girmekten başka bir çare bulamamış, ilk etapta İtilaf Devletlerine yani, İngiltere, Fransa ve Rus Çarlığı ile görüşmeler yapılmış fakat bir sonuç elde edilememiştir. 

Savaşın sonlarına gelindiğinde Rusya’da ihtilal meydana gelmiş ve Çarlık yıkılarak yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Kurulan bu yeni devlet ve hükümet, lağvettiği eski yönetimin yani Çarlığın bütün kirli çamaşırlarını ortaya dökmekle kalmamış, adeta bütün dünyaya ilan etmiştir. İşte bu olaydan hareketle Rus Çarlığı ile yapılan gizli anlaşmalar olduğunu, bunlardan birçoğunun ise Osmanlı Devleti’nin topraklarını bölüşmek olduğunu görüp anlamaktayız. Tarihin verdiği çıkarımlardan bir tanesini burada yakaladık! Bu anlaşmalar çevrilmeden ve öğrenilmeden önce şöyle bir eleştiri yapıyorduk: “Yahu ne gerek vardı da savaşa girdik? Bizi savaşa sokan yönetim hırslarından ötürü vatana ihanet etti!” gibi cümleler kuruyorduk. Fakat bu anlaşmaları ve Osmanlı hükümetinin önce İngiliz, Fransız ve Ruslara gidip onların safında savaşmak istediğini Osmanlı belgelerinden öğrenince işin rengi değişti. Baktık ki Osmanlıları aralarında istemedikleri gibi karşılarında da görmek istiyorlar. Çünkü “Şark Meselesi” adını verdikleri sorunun artık sona ermesi gerektiğine inanıyorlardı. Müslüman Türk’ü durdurmak, geri itmek ve ittihad-ı İslâm’a son verip ümmeti ayırmak gayesinde idiler.

İşte başlayan bu dünya savaşında Fahreddin Paşa yıllar içinde farklı farklı bölgelerde farklı farklı görevler ve hizmetler yapmıştır. Fakat 28 Mayıs 1916 yılına gelindiğinde Mekke Şerifi Hüseyin’in, İngilizlerle anlaştığı ve isyana hazırlık yaptığı haberi duyulunca Fahreddin Paşa Dördüncü Ordu kumandanı olarak Medine’ye gönderildi. İşte bir destanın, bir efsanenin, bir kahramanın ve en önemlisi de bir mücahidin hikayesi böyle başlıyordu. Başlangıçta 50.000 civarı olan asilerin sayısına karşı Hicaz bölgesinde 15.000 civarı Osmanlı askeri bulunuyordu. Allah’ın izniyle, bu sayı azlığına rağmen daha Medine’ye ulaşır ulaşmaz asileri yenilgiye uğratmayı başaran Fahreddin Paşa, hemen akabinde Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanlığına getirildi. Ne yazık ki Mekke Valisi Galib Paşa’nın tedbirsizliğinden ötürü önce Mekke sonra da Tâif asilerin eline geçti. Koca bölge de bir tek Medine kalmış, etrafı sarılan Fahreddin Paşa’ya Kanal Harekatı sebebiyle Osmanlı Devleti’nden de yardım gelemez olmuştu. Bu ablukaya rağmen, asker, mühimmat ve yiyecek desteği de olmadan Medine’yi iki yıl yedi ay boyunca şerefiyle, ruhuyla en önemlisi de imanıyla müdafaa etmiştir.

İstanbul’dan istedikleri şeylere cevap alamayan Fahreddin Paşa’ya bir de Osmanlı hükümetinin Hicaz’ı boşaltma kararı iletilmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in kabr-i şerifinde bulunan mukaddes emanetlerin, yağma edileceğinden endişe etmiş ve asker kıtlığına rağmen bir araya getirdiği mukaddes emanetleri 2000 askerin koruması altında İstanbul’a göndermeyi başarmıştır. Meşhur İngiliz ajanı Lawrens artık bütün demiryollarını dinamitle havaya uçurmaya başlamış, Medine’deki insanlar Medine’yi terk etmeye başlamıştı. İstanbul’dan “Medine’yi teslim edin” emri geldiğinde Fahreddin Paşa aynen şu cevabı telgraf ile İstanbul’a göndermiştir: Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin. Akabinde yaşanan sıkıntılar ve ardı ardına gelen “teslim et!” emrine karşı en sonunda şu cevabı da tarih sayfalarındaki yerini almıştır: Takdîr-i ilâhî, rızâ-yu peygamberi ve irâde-i pâdişâhî şeref- müteallik oluncaya kadar Medine müdafaası devam edecektir. Bu sözleri söylerken Fahreddin Paşa’nın nereyi muhafaza ettiğini hatırlamak gerekir. Alemlere rahmet olarak gönderilen, biricik peygamberinin kabrini koruyan bir avuç insanın ve bir koca yürekli kumandanın bu sözleri, koca bir Arap yarımadasının petrolünden ve altınlarından daha ağır olsa gerek. Hepsinden daha da ağır bir söz söylemiştir ki Fahreddin Paşa insan okurken, tefekkür ederken bile hâlden hâle girer. Fahreddin Paşa, Hz. Peygamberin kabrini ve mescidini, İngilizlere teslim edeceğine havaya uçuracağını ve kendisini feda edeceğine dair yeminler etmiştir.

Tarihler 30 Ekim 1918’i gösterdiğinde Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş ve Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Fahreddin Paşa’ya İngiliz torpidosu tarafından teslim şartları sunuluyor fakat paşadan bir cevap alamıyordu. İstanbul’dan gelen yüzbaşı, savaşın bittiğini ve şehrin teslim edilmesini tebliğ etmeye geldiğinde kendisini hapiste buldu. Fahreddin Paşa yüzbaşıyı hapse attığı gibi İstanbul’u da cevapsız bırakmıştı. İngilizlerin aşırı baskısı sonucunda İslâm halifesi konumunda bulunan Osmanlı Padişahı bizzat Fahreddin Paşa’ya emir göndermiş fakat ne çare, ölürüm de çıkmam diyen bir kumandanla karşı karşıya kalmışlardı. En temel gıda ürünlerinin bile bulunmadığı bir zamanda askerinin karşısına geçip çekirge yemiş ve askerine de çekirge yemeyi tavsiye ve telkinde bulunmuştur. 72 gün boyunca çekirge yiyerek Medine’sini koruyan bir necip millet. Mondros Mütarekesi üzerinden 72 gün geçmiş ve Medine’de açlık, kıtlık ve hastalık hat safhaya ulaşmışken artık kendi subaylarının da Fahreddin Paşa’ya yaptığı baskı sonucunda Hz. Peygamberin kabrine gitmiş, kılıcını altın parmaklıklara yaslayarak: Ya Resulallah, Allah şahit ki ben gitmiyorum. Beni götürüyorlar! demiş, kendisi ve beraberindeki bir avuç asker ile ağlayarak teslim olmuştur. Bu öyle bir teslimiyettir ki aslında, isyancıya ve kafire değil, kadere olan bir teslimiyettir. Çünkü “Sünnetullah” diye bir terim vardır ve Fahreddin Paşa bunu çok iyi bilmektedir. İnsanoğlu elinden ne geliyorsa sonuna kadar yapmalı, sonrası Allah’u Teala'nın koyduğu kanunların, yazdığı yazıların sonucudur. Fakat insan ne gerekiyorsa yapmalı!

Evet, Fahreddin Paşa elinden gelenin fazlasını öyle bir yapmıştır ki, kıyamete kadar anılacak bir müdafaa yaparak tarih sahnesindeki yerini almıştır. İngilizler tarafından “Türk kaplanı” olarak adlandırılan Ömer Fahreddin Türkkan Paşa, 22 Kasım 1948’de vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Rumelihisarı’na defnedilmiştir.

Paşa’nın ruhuna bir Fatiha ve üç İhlas çok görülmeye…


Post a Comment

أحدث أقدم
'; (function() { var dsq = document.createElement('script'); dsq.type = 'text/javascript'; dsq.async = true; dsq.src = '//' + disqus_shortname + '.disqus.com/embed.js'; (document.getElementsByTagName('head')[0] || document.getElementsByTagName('body')[0]).appendChild(dsq); })();