Hz. Peygamber bir gün
mescid-i nebevi’de otururken “Ebu Bekir geldi” dediler, “gelsin” buyurdu. Biraz
sonra “Ömer geldi” dediler, “gelsin” buyurdu. Biraz sonra da “Osman geldi” dediler
"beklesin” buyurdu ve kalkıp elbisesini düzeltip “gelsin” buyurdular. Ashap
şaşkın bir şekilde “ya resulallah, Ebu Bekir’e ve Ömer’e gelsin dediniz fakat
Osman’ı beklettiniz ve elbisenizi düzeltip gelsin buyurdunuz. Bunun hikmeti
nedir?” dediler. Hz. Peygamber ise meleklerin bile hayâ ettiği bir zattan ben
de ederim” buyurdu. Sadakat hepsinde vardı tabi ki ama Hz. Ebu Bekir’le
özdeşleşti. Hepsi adildi ama adalet Hz. Ömer ile özdeşleşti. Hz. Ali ile
mertlik, erlik, ilim ve minare gibi doğru insan olma ifadeleri özdeşleşti ama
diğerlerinin de noksan olduğu anlaşılmadı. Hz. Osman’da hayâ ve edep ile
özdeşleşmiş, cömertlik ve fedakârlık konusunda özdeşleşerek öncülük yapmış bir
şahsiyettir.
Hz. Ömer haince saldırıya
uğradıktan sonra durumu ağır bir şekilde yatarken bir heyet oluşturulmasını
emretmiş ve bu heyetin halifeyi seçmesini vasiyet etmişti. Hz. Ömer’in
belirlediği isimlerden Talha b. Ubeydullah’ın Medine dışında olması sebebiyle toplantı
ilk etapta beş kişiyle başlamıştır. Abdurrahman b Avf’ın tavsiyesiyle bir
kişinin hakemlik yapması kabul edilmiş ve kimse gönüllü olmayınca Abdurrahman
b. Avf hakem olarak toplantılara başkanlık yapmıştır. Üç gün boyunca hemen
hemen her kabile ile görüşülmüş ve fikirleri alınmıştır. Akabinde dördüncü gün
sabah namazından sonra kararını açıklayacağını duyuran Abdurrahman b. Avf, önce
Hz. Ali’yi sonra da Hz. Osman’ı yanına çağırarak kararını açıklamıştır. Şu bir
gerçektir ki Abdurrahman b. Avf ve Hz. Osman akrabadır. Fakat Hz. Ali’ye tarafsız
ve adil bir şekilde yöneteceğine dair söz vermiştir. Bu söze karşılık da Hz.
Ali Abdurrahman b. Avf’ın hakemliğini kabul etmiştir. Burada çok dikkat
edilmesi gereken bir ayrıntı vardır. Ashabın başında artık biricik
peygamberleri yoktur. Ve en çok korktukları şey O’nun (S.A.V.) yolundan
çıkmaktır. Çünkü O (S.A.V.) onlara iki tane emanet bırakmıştır. Biri Kur’an-ı
Kerîm ve Sünnet-i seniyyesi. Bu yüzden Abdurrahman b. Avf ittifak edilen iki
adayı da yani Hz. Ali’yi de Hz. Osman’ı da karşısına almış ve şu soruyu
sormuştur: “Allahın kitabına ve Resulünün sünnetine uymada ilk iki halifenin siyasetini
takip edecek misiniz? Cevaben Hz. Ali: “gücümün ve bileğimin yettiği kadar” Hz.
Osman ise: “tereddütsüz” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Abdurrahman b.
Avf daha cesaretli bir yanıt verdiğinden ötürü Hz. Osman’ı halife olarak
seçtiğini duyurmuştur.
Fetihlerin süratle
devam ettiği Hz. Osman’ın halifeliği dönemi tam 12 sene sürmüştür. Bunun ilk 6
senesi önceki iki halife dönemi gibi sükûnet içinde geçse de son 6 senesi iç karışıklıklar ve kavgalarla geçmiştir. İlk iki halife devlet işlerinde ve
valiliklerde hiçbir zaman akrabalarına görev vermemişlerdi. Bunun bir sebebi de
Hz. Peygamber’in Araplarda yaygın olan asabiyetçilik düşüncesinin yeniden
yayılmasını engellemekti. Hz. Osman ise herhalde çok büyüyen devlet sınırlarını
güvendiği isimlere teslim etmek için fazlaca kendi akrabalarından olan insanla
teslim etmiş ve bilerek ya da bilmeyerek Emevi ailesinin devleti yönetir konuma
gelmesini sağlamıştır. Bu da Halife ile tabanının arasını açar şeylerden
biridir. Devlet hazinesinin kullanımı, Ümeyye ailesinin yönetimdeki tutumları, Basra,
Kufe ve Mısır’da meydana gelen hadiseler, Abdullah b. Mesud’un maaşının
kesilmesi, Hz. Aişe’nin maaşının eksiltilmesi gibi iddialar yüzyıllardır Müslümanların
tartıştığı konular olmuştur. İddiaların gerçek mi olduğu ve rivayet eden
kaynakları burada tartışmayacağız ama şu da bir gerçektir ki Hz. Osman’ı halife
seçen Abdurrahman b. Avf Hz. Ali’ye gelerek “sen kılıcını al, ben de alırım”
diyerek halifelik konusunda sıkıntılar olduğunu, gerekirse kılıçla bile çözmek
gerektiğini ifade etmiştir. Bu dönemim en önemli hadisesi de Hz. Peygamberin
kesinlikle yasakladığı asabiyet fikrinin yeniden doğmuş olmasıdır. Gerçekten de
Emevi-Haşimi çekişmesi başlamış ve ümmeti ne yazık ki dolaylı da olsa iki kısma
ayırtmıştır. Yukarıda kısaca değinsek de gerçekten araştırıldığında İslam
fütuhatının gayet hızlı ve etkili bir şekilde yayıldığı bir dönemdir. Ayrıca
Kur’an-ı Kerim çoğaltılmış ve valiliklere gönderilmiştir. Hz. Peygamber’in mühür
yüzüğünü bir kuyuya düşürmesi, Hz. Osman’a tepkilerin büyümesinde önemli rol
oynamıştır. Kuyu boşaltılmış, günlerce aranmasına rağmen yüzük bulunamamıştır. Bugün
şiilerin iddia ettiği gibi Hz. Ali’nin kendisine düşman olduğunu iddia edenlere
sadece Hz. Osman’ı koruması için Hz. Ali’nin iki oğlunu Hz. Osman’ın evine
göndermesini söylesek bile yeterlidir. Dönemin karşımasında elbette fitne
ehlinin etkisi çoktur. İlk 6 yılda Hz. Osman’ın idaresinden herkesin Hz. Ömer
devri gibi mutlu olduğunu tarih kitapları aktarmıştır. Kendisi Kur’an-ı Kerîm
okurken şehid edilmiştir. Yazılacak olsa günlerce yazılacak şeyler vardır fakat
bu kadar yeterli diyelim. Allah şefaatlerine nail eylesin…
إرسال تعليق